Eskiden de hep şaşırırdım. Çocukken mesela. Bir gün gözüm
gibi baktığım kramponlarım yırtılmıştı, annemle gitmiştik en harabe
ayakkabıcıya. Şu lacivert bez ayakkabılardan almıştık. En ucuz olanından. Ee
anneyle gidince herşeyin en ekonomiğini almak zorundasındır. Baba gibi bonkör
olamaz çalışmayan anne.
buna benzer bişeydi. lastiği beyazdı benimkinin sanırım.
Neyse. Top oynayacak tek ayakkabım o olduğu için giyip
çıkmıştım. Dışarda oynayacak kimse olmadığı için arka mahelleleri, en dip
sokakları, izmarit ve balgamlı abi tükürüklerinin cirit attığı yerleri
dolaşırken akranım olan bir grup çocuğa rastladım. Hepsi birbirinin aynısıydı
ama kardeş değillerdi. Oyun oynarız diye yaklaştım aralarına. Hiç sıcakkanlı
değillerdi. Hatta biraz göt, biraz pezevenk, bir tutam da yavşaklardı.
Başladılar beni baştan aşağı süzmeye. Biri atıldı.
Hmm bez ayakkabı giymiş. Nefret ederim.
Diğerleri de onu onayladı. Hep bir ağızdan ben de, ıyy ben
de ayy ben de gibisinden bişeyler söylediler. Uyuz olmuştum onlara. Ama
sinirimi bastıran bir şaşkınlık halinde düşünmekten de kendimi alamamıştım. Hem
dış görünüşleri hem fikirleri aynı olan bu kadar insan birbirini nasıl bulur?
Aradan yıllar geçmişti. Liseye giden bir ergendim artık. Tek
derdim öss idi. Dershaneye yazılmıştım. İlk deneme sınavını olduğumuzda sonuç
listesinde sonuncuydum. İlk beşe girenlerin hepsi bizim sınıftaydı ve neredeyse
aynı puanı almışlardı. Sınıfın çalışkanları ile arkadaşlık etmek cazip
geliyordu bana. Bir gün gittim ve aralarına girdim. Yavaştan, çaktırmadan grubu
inceledim. Gömlek içine tişört (evet tişört. şört ün üstüne giyilenden) giyen
kıvırcık saçlı tiplerdi. Hepsi de kurduğu cümlenin bir köşesine abie lafını
yerleştiriyordu. Ama cemaat abisinden bahseder gibi değil böyle abiee
diyorlardı. O sondaki i harfi biraz ibnemsi olmalıydı. Yoksa çalışkan beşlinin
arasına giremezdin. Bir süre sonra ben de onlara benzedim. Saçımın kıvırcık
olması avantajdı benim için. Bunu en iyi şekilde kullanıyordum. Ama bi abiee
kısmını beceremiyordum. Yani yiğittim, merttim, atılgandım ama gözlerimden ateş
çıkaramıyordum. Bu handikapım nedeniyle gruptan atıldım ve ölüm grubuna düştüm.
Tembeller tayfası. Cankan fanı, burnu kalkık kösele ayakkabılı, açık havada 500
metre uzağa tükürebilen, cümlelerin sonu amına koyim ile biten, yoldan geçen
kızlarla ilginç fantezileri olan sürrealist bir gruptu. Kanım ısınmıştı onlara.
Tüm lise hayatım “şu var ya yatakta nasıdır biliyon mu” larla “nabüyün hacı”
larla “sis atma ananı sikerim” lerle geçti ve sonunda öss ye girip ortalama
altı bir puan alarak ortalamanın altında bir bölümü kazandım. Üniversiteliydim
artık. Lise değildi burası. Kızlar teklif ediyordu, kabul etmeyince hadi be
hacı be diyolardı. İstediğin gibi giyinip istediğin insanla arkadaşlık
yapabiliyordun. Karıyı boşayıp sıfır mersedes bile alabilirdin burda. Harika bi
yerdi burası. Hıaaa üniversite ne süper lan diyerek atıldım kampüse. Arkadaşlık
yapacak birini arıyordum. Bir kişi bile olsa kafiydi benim için. Bir erkek için
ibneliğe varacak şekilde süslenip girmiştim sınıfa. Radar gibi bakınıp
duruyordum. Ön sırada çirkin ama çalışkan kızlar grubu, kapı kenarında doğudan
gelmiş üç numara saçlı kirli sakallı yusuf hayaloğlu grubu, ortalarda sakalı
salmış, dirseğine kadar bileklik sarmış nargile cafeciler grubu, arkada sadece
aralarında konuşup gülüşen, biri osursa sosyal tespit yapacak fenomenler grubu
ve bunlara benzer birsürü grup. Yine tek kalmıştım.
Lisedeki sevgilimden ayrılmıştım burada daha iyilerini
bulurum diye.
Birini buldum, baya bi zaman çıktık onunla ama attığı
mesajlar eski sevgilimin kopyasıydı. “işin var galiba” larla “ordamsn?” larla
“hayırdır sustun?” larla imtihan ediliyordum resmen. Ne zaman canım sıkılsa
derdimi anlatmaya kalksam dert dinlemek zorunda kalıyordum çünkü benim canım
sıkkınsa “bn de depresyona girdm ya” diyordu. Sinirliyim desem “ben çıldırmak
üzereyim” masalını dinliyordum. O kadar aynıydı ki her hareketi, her lafı. Bir
süre sonra isimlerini dahi karıştırmaya başladım.
İsmini karıştırınca da terkedildim.
Dört yıl boyunca kimseyle arkadaşlık yapmadım. Sınıfta
kaldım, hasta oldum kimse siklemedi. İnancımı kaybetmedim. Benim gibi birini
aradım yıllarca. Her gün sokağa çıktım mahalle aralarına gittim izmaritlerin
balgamların olduğu sokaklara kadar gittim. Abi tükürüklerinden korkmuyordum
artık onlarla akrandım neredeyse. Kimseyi bulamadım.
İçtim, sıçtım, ağladım.
Halime acıdı birkaçı. Onlarla arkadaşlık yapabilir miyim
diye düşündüm. Bu sefer de “takmayacaksın oğlum hayatını yaşayacaksın” larla
“seninki psikolojik yeaa” larla “hep manitasızlıktan bunlar” larla seri ateşe
tutuldum.
Şimdi nasıl mıyım? Alıştım kendi kendime konuşmaya,
mutluyum, sabahları düz koşu yapıyorum. Sağlığıma dikkat ederken, Türk örf ve
anenelerine bağlı, lozan antlaşmasına mesafeliyim.
Eyyorlamam bu kadar.