23 Ekim 2012 Salı

KASAP RASİM USTA'DAN EKŞİCİLERE


2-3 yıl önce falan silik yedim sizin o golden virginia kokulu, weet soğuk ağda bandı kokulu sözlüğünüzden. Nedeni sendin. Yine senin o sikindirik başlıkların yüzünden bastım küfrü kovuldum.
Neyse amcam konu bu değil. Neden mi sana seslenme ihtiyacı hissettim? Az önce takılırken denk geldiğim "kitap, kedi,kahve, yağmur,müzik" adlı sikindirik entel başlığın yüzünden beynimde şimşekler çaktı. Hala aynısın. Hala şizofrensin, hala götsün. Hala kendini ropdöşambrlı, pipolu, mehmet ali erbil gözlüklü, fularlı bir adam olarak görmeye çalışıyorsun ve hala hayatı yekta kopan tadında yaşıyorsun. Senin çocukluğunu da bilirim ben. Goblin gibi etrafına akıttığın sümüklerinden kayarak yürüyen, 3 numara saçlı çiroz, koca kafalı bi çocuktun. O zamanlar amca diyordun bana hatırlıyor musun götümde kuyruk gibi geziniyordun. Şimdi ne oldu da benden utanıyorsun. Ne yaptım lan sana ben. Senin üniversiteyi kazandığın gün birlikte sevinmemiş miydik lan biz? Boynuma sarılıp kazandım Rasim amca kazandım dememiş miydin? Seni bu kadar değiştiren neydi lan üniversitede? Birleştiren neydi ellerimizi? Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi amına koduğum.
Ne oldu da Rasim amcalıktan, gerici, tutucu,lümpen bir sistem adamına terfi ettirdin lan beni? Sen arkadaşlarına entel görüneceksin diye ben taş devri adamı olmak zorunda mıyım pezevenk?
Bak amcam benim. Şurda kurban bayramına az bir zaman kaldı ve biliyorum ki iki kuruş az vermek için yine beni çağıracaksın kurban kesimine, elinde bıçakla gelip bileyliyim mi abi diyeceksin. Bakamayacaksın kurbanın kesimine, iğreneceksin. Teşekkürler Rasim amca diyeceksin. Babana selam söyle deyince aleykümselam abey diyeceksin ve biliyorum ki ben gidince o kesilirken iğrendiğin eti pişirip yanında şarap ile götürürken oturduğun yerden beni eleştireceksin. Ellerimin nasırı ile taşak geçeceksin. Et ve şarap eşliğinde dinimiz çok rererörö diye zırvalayacaksın. O ucuzluktan aldığın ropdöşambrının eteğini sallaya sallaya dolaşırken elinde starbucks bardağıyla balkonda su içeceksin. İçindeki kahve değil ekşici. Sen de biliyorsun, ben de biliyorum kimseyi kekleme. Starbucks da otururken kahven bitince bardağı gizlice iç cebine atarken yakaladım seni. Ama ses etmedim. Çocuktur, cahildir diye bozuntuya vermedim. Ama burama kadar getirdin artık. Senin iflahını sikeceğim. Senin ağzına lokma lokma, tane tane sıçacağım. Amına koduğum çakma enteli seni.

19 Ekim 2012 Cuma

FREE STYLE HAYAT ANLATMACA


Eskiden de hep şaşırırdım. Çocukken mesela. Bir gün gözüm gibi baktığım kramponlarım yırtılmıştı, annemle gitmiştik en harabe ayakkabıcıya. Şu lacivert bez ayakkabılardan almıştık. En ucuz olanından. Ee anneyle gidince herşeyin en ekonomiğini almak zorundasındır. Baba gibi bonkör olamaz çalışmayan anne.

buna benzer bişeydi. lastiği beyazdı benimkinin sanırım.



Neyse. Top oynayacak tek ayakkabım o olduğu için giyip çıkmıştım. Dışarda oynayacak kimse olmadığı için arka mahelleleri, en dip sokakları, izmarit ve balgamlı abi tükürüklerinin cirit attığı yerleri dolaşırken akranım olan bir grup çocuğa rastladım. Hepsi birbirinin aynısıydı ama kardeş değillerdi. Oyun oynarız diye yaklaştım aralarına. Hiç sıcakkanlı değillerdi. Hatta biraz göt, biraz pezevenk, bir tutam da yavşaklardı. Başladılar beni baştan aşağı süzmeye. Biri atıldı.

Hmm bez ayakkabı giymiş. Nefret ederim.

Diğerleri de onu onayladı. Hep bir ağızdan ben de, ıyy ben de ayy ben de gibisinden bişeyler söylediler. Uyuz olmuştum onlara. Ama sinirimi bastıran bir şaşkınlık halinde düşünmekten de kendimi alamamıştım. Hem dış görünüşleri hem fikirleri aynı olan bu kadar insan birbirini nasıl bulur?

Aradan yıllar geçmişti. Liseye giden bir ergendim artık. Tek derdim öss idi. Dershaneye yazılmıştım. İlk deneme sınavını olduğumuzda sonuç listesinde sonuncuydum. İlk beşe girenlerin hepsi bizim sınıftaydı ve neredeyse aynı puanı almışlardı. Sınıfın çalışkanları ile arkadaşlık etmek cazip geliyordu bana. Bir gün gittim ve aralarına girdim. Yavaştan, çaktırmadan grubu inceledim. Gömlek içine tişört (evet tişört. şört ün üstüne giyilenden) giyen kıvırcık saçlı tiplerdi. Hepsi de kurduğu cümlenin bir köşesine abie lafını yerleştiriyordu. Ama cemaat abisinden bahseder gibi değil böyle abiee diyorlardı. O sondaki i harfi biraz ibnemsi olmalıydı. Yoksa çalışkan beşlinin arasına giremezdin. Bir süre sonra ben de onlara benzedim. Saçımın kıvırcık olması avantajdı benim için. Bunu en iyi şekilde kullanıyordum. Ama bi abiee kısmını beceremiyordum. Yani yiğittim, merttim, atılgandım ama gözlerimden ateş çıkaramıyordum. Bu handikapım nedeniyle gruptan atıldım ve ölüm grubuna düştüm. Tembeller tayfası. Cankan fanı, burnu kalkık kösele ayakkabılı, açık havada 500 metre uzağa tükürebilen, cümlelerin sonu amına koyim ile biten, yoldan geçen kızlarla ilginç fantezileri olan sürrealist bir gruptu. Kanım ısınmıştı onlara. Tüm lise hayatım “şu var ya yatakta nasıdır biliyon mu” larla “nabüyün hacı” larla “sis atma ananı sikerim” lerle geçti ve sonunda öss ye girip ortalama altı bir puan alarak ortalamanın altında bir bölümü kazandım. Üniversiteliydim artık. Lise değildi burası. Kızlar teklif ediyordu, kabul etmeyince hadi be hacı be diyolardı. İstediğin gibi giyinip istediğin insanla arkadaşlık yapabiliyordun. Karıyı boşayıp sıfır mersedes bile alabilirdin burda. Harika bi yerdi burası. Hıaaa üniversite ne süper lan diyerek atıldım kampüse. Arkadaşlık yapacak birini arıyordum. Bir kişi bile olsa kafiydi benim için. Bir erkek için ibneliğe varacak şekilde süslenip girmiştim sınıfa. Radar gibi bakınıp duruyordum. Ön sırada çirkin ama çalışkan kızlar grubu, kapı kenarında doğudan gelmiş üç numara saçlı kirli sakallı yusuf hayaloğlu grubu, ortalarda sakalı salmış, dirseğine kadar bileklik sarmış nargile cafeciler grubu, arkada sadece aralarında konuşup gülüşen, biri osursa sosyal tespit yapacak fenomenler grubu ve bunlara benzer birsürü grup. Yine tek kalmıştım.

Lisedeki sevgilimden ayrılmıştım burada daha iyilerini bulurum diye.

Birini buldum, baya bi zaman çıktık onunla ama attığı mesajlar eski sevgilimin kopyasıydı. “işin var galiba” larla “ordamsn?” larla “hayırdır sustun?” larla imtihan ediliyordum resmen. Ne zaman canım sıkılsa derdimi anlatmaya kalksam dert dinlemek zorunda kalıyordum çünkü benim canım sıkkınsa “bn de depresyona girdm ya” diyordu. Sinirliyim desem “ben çıldırmak üzereyim” masalını dinliyordum. O kadar aynıydı ki her hareketi, her lafı. Bir süre sonra isimlerini dahi karıştırmaya başladım.

İsmini karıştırınca da terkedildim.

Dört yıl boyunca kimseyle arkadaşlık yapmadım. Sınıfta kaldım, hasta oldum kimse siklemedi. İnancımı kaybetmedim. Benim gibi birini aradım yıllarca. Her gün sokağa çıktım mahalle aralarına gittim izmaritlerin balgamların olduğu sokaklara kadar gittim. Abi tükürüklerinden korkmuyordum artık onlarla akrandım neredeyse. Kimseyi bulamadım.

İçtim, sıçtım, ağladım.

Halime acıdı birkaçı. Onlarla arkadaşlık yapabilir miyim diye düşündüm. Bu sefer de “takmayacaksın oğlum hayatını yaşayacaksın” larla “seninki psikolojik yeaa” larla “hep manitasızlıktan bunlar” larla seri ateşe tutuldum.

Şimdi nasıl mıyım? Alıştım kendi kendime konuşmaya, mutluyum, sabahları düz koşu yapıyorum. Sağlığıma dikkat ederken, Türk örf ve anenelerine bağlı, lozan antlaşmasına mesafeliyim.

Eyyorlamam bu kadar.

1 Ekim 2012 Pazartesi

BERKAY'LARA AÇIK MEKTUP


Sahilden en paspal halinle geçerken, güzel bir mekanın önünde duran lüks bir arabadan çıkan, üç numara saçlı kirli sakallı, herkesin ilgi odağı olan, belki de senin hoşlandığın, platonik yazdığın kızların nerde kaldın Berkay yaa deyip,gözlerinin içine baktığı, sulandığı, her zaman dört ayak üstüne düşen, hayatı sadece iyi tesadüflerden ibaret olan Berkaylar. Sözüm size:

Bak Berkay. önümüzdeki 8-9 yıl içersinde ya aşırı panik atağın sonucu kalp krizinden öleceğim, ya da yalnızlıktan, şizofreni tanısı yiyip kafayı tırlatacağım. Hayat buysa zaten çok da fazla durmaya niyetli değilim. Bakma İsmail Yk gibi takıldığıma Berkay, bu kadar abartmam normalde ama burama kadar geitrdin.


Yüzün düştü berkay hayırdır? üzülme, ben hazırladım kendimi. gerçi hazırladım dediğime bakma. şimdi bi sarsıntı olsa tabanlarım götüme vura vura kaçarım. ama sonuçta bununla yaşamayı öğrendim. Benim hayatım sayısız kötü tesadüflerle dolu Berkay. Yurtta çocuğun teki hırsızlık yapmıştı, yakalanacağını anlayınca telefonu elinden fırlatmış, telefon da benim yatağıma düşmüştü tesadüf. Sonra odaya girince hırsız damgası yemiştim. En iyi arkadaşıma bile inandıramamıştım bunu Berkay biliyor musun? Herkesin gözünde hırsız olmuştum minicik bir olayla, hem de suçum yokken. Bi keresinde bir kıza ilan ı aşk edecektim, bir gün öncesinden hazırlamıştım kendimi . Tam o gün amcam vefat etti, memlekete gittik, geldiğimde kız çoktan beni çıkarmıştı hayatından. Belki o gün amcam vefat etmeseydi, şimdi başıma böyle bela bir kızı alıp sürünmeyecektim. He bi de geçen yıl tam autocad de bilgisayardan çizim yaparken bilgisayar çöktü, projeyi hazırlayamadım ve kaldım. Eheh tesadüf bunlar berkay. kötü tesadüf, sen bilmezsin.


Bizim gibi salaklar, silik dedikçe silik tiplerdir. Hiçbirimizin yüzünü hatırlamazsın bile. Neyse Berkay konu bu değil. Tek bir dileğim var. Yüce rabbim benden alsın, sana versin. Hep dört ayak üstüne düş Berkay. ben kafa üstü çakılırım. Ben hayatı yaşamaya çalıştım yıllarca, çocukluğumdaki saflığı, o canlı renkleri aradım. şiirde aradım, müzikte aradım, edebiyatta aradım, yeteneğim yok Berkay, yapamadım. Hayatı yaşayamadım. Sen yaşa Berkay. kıskanıyorsam şerefsizim. Hoşlandığım kızlar vardı benim Berkay. Hepsi şu an senin peşinde. Hepsiyle çatır çatır seviş. O kızların çoğuna sözler hazırlamıştım. İstersen gel sana söyleyeyim. Kızlara söylersin, hoşlarına gider. Dedim ya Berkay bakma öyle. Tatil köyleri, köpüklü dans partileri seni bekler Berkay hadi git. 

Çocukluğunda da bilirim Berkay. Zengin adam olmak isterdin hep, oldun da. Ben mavi power ranger olmak isterdim, şimdi aynı bokun laciverti oldum. İyi bir edebiyatçı olmak isterdim, heredot cevdet oldum. House md olmak isterdim, doktorlar dizisindeki Kutsi oldum. Ben hep çakma nike tadında yaşadım hayatı. Hep bir şeyler eksikti. Senin her şeyin var. Yakışıklısın, zenginsin, istediğin okulda okuyup, istediğin mesleği yapabilirsin. Özel okullar seni bekler. Dedim ya Berkay kıskanmıyorum. Ben yurt köşesinde uyumaya çalışırım. sen üç kızla ikili yatakta yat. 

Neyse Berkay uzattım. Hadi koş, hayat seni bekler. Benim yaşayamadığım, teğet geçtiğim hayata voleyi vur koçum.