19 Ekim 2012 Cuma

FREE STYLE HAYAT ANLATMACA


Eskiden de hep şaşırırdım. Çocukken mesela. Bir gün gözüm gibi baktığım kramponlarım yırtılmıştı, annemle gitmiştik en harabe ayakkabıcıya. Şu lacivert bez ayakkabılardan almıştık. En ucuz olanından. Ee anneyle gidince herşeyin en ekonomiğini almak zorundasındır. Baba gibi bonkör olamaz çalışmayan anne.

buna benzer bişeydi. lastiği beyazdı benimkinin sanırım.



Neyse. Top oynayacak tek ayakkabım o olduğu için giyip çıkmıştım. Dışarda oynayacak kimse olmadığı için arka mahelleleri, en dip sokakları, izmarit ve balgamlı abi tükürüklerinin cirit attığı yerleri dolaşırken akranım olan bir grup çocuğa rastladım. Hepsi birbirinin aynısıydı ama kardeş değillerdi. Oyun oynarız diye yaklaştım aralarına. Hiç sıcakkanlı değillerdi. Hatta biraz göt, biraz pezevenk, bir tutam da yavşaklardı. Başladılar beni baştan aşağı süzmeye. Biri atıldı.

Hmm bez ayakkabı giymiş. Nefret ederim.

Diğerleri de onu onayladı. Hep bir ağızdan ben de, ıyy ben de ayy ben de gibisinden bişeyler söylediler. Uyuz olmuştum onlara. Ama sinirimi bastıran bir şaşkınlık halinde düşünmekten de kendimi alamamıştım. Hem dış görünüşleri hem fikirleri aynı olan bu kadar insan birbirini nasıl bulur?

Aradan yıllar geçmişti. Liseye giden bir ergendim artık. Tek derdim öss idi. Dershaneye yazılmıştım. İlk deneme sınavını olduğumuzda sonuç listesinde sonuncuydum. İlk beşe girenlerin hepsi bizim sınıftaydı ve neredeyse aynı puanı almışlardı. Sınıfın çalışkanları ile arkadaşlık etmek cazip geliyordu bana. Bir gün gittim ve aralarına girdim. Yavaştan, çaktırmadan grubu inceledim. Gömlek içine tişört (evet tişört. şört ün üstüne giyilenden) giyen kıvırcık saçlı tiplerdi. Hepsi de kurduğu cümlenin bir köşesine abie lafını yerleştiriyordu. Ama cemaat abisinden bahseder gibi değil böyle abiee diyorlardı. O sondaki i harfi biraz ibnemsi olmalıydı. Yoksa çalışkan beşlinin arasına giremezdin. Bir süre sonra ben de onlara benzedim. Saçımın kıvırcık olması avantajdı benim için. Bunu en iyi şekilde kullanıyordum. Ama bi abiee kısmını beceremiyordum. Yani yiğittim, merttim, atılgandım ama gözlerimden ateş çıkaramıyordum. Bu handikapım nedeniyle gruptan atıldım ve ölüm grubuna düştüm. Tembeller tayfası. Cankan fanı, burnu kalkık kösele ayakkabılı, açık havada 500 metre uzağa tükürebilen, cümlelerin sonu amına koyim ile biten, yoldan geçen kızlarla ilginç fantezileri olan sürrealist bir gruptu. Kanım ısınmıştı onlara. Tüm lise hayatım “şu var ya yatakta nasıdır biliyon mu” larla “nabüyün hacı” larla “sis atma ananı sikerim” lerle geçti ve sonunda öss ye girip ortalama altı bir puan alarak ortalamanın altında bir bölümü kazandım. Üniversiteliydim artık. Lise değildi burası. Kızlar teklif ediyordu, kabul etmeyince hadi be hacı be diyolardı. İstediğin gibi giyinip istediğin insanla arkadaşlık yapabiliyordun. Karıyı boşayıp sıfır mersedes bile alabilirdin burda. Harika bi yerdi burası. Hıaaa üniversite ne süper lan diyerek atıldım kampüse. Arkadaşlık yapacak birini arıyordum. Bir kişi bile olsa kafiydi benim için. Bir erkek için ibneliğe varacak şekilde süslenip girmiştim sınıfa. Radar gibi bakınıp duruyordum. Ön sırada çirkin ama çalışkan kızlar grubu, kapı kenarında doğudan gelmiş üç numara saçlı kirli sakallı yusuf hayaloğlu grubu, ortalarda sakalı salmış, dirseğine kadar bileklik sarmış nargile cafeciler grubu, arkada sadece aralarında konuşup gülüşen, biri osursa sosyal tespit yapacak fenomenler grubu ve bunlara benzer birsürü grup. Yine tek kalmıştım.

Lisedeki sevgilimden ayrılmıştım burada daha iyilerini bulurum diye.

Birini buldum, baya bi zaman çıktık onunla ama attığı mesajlar eski sevgilimin kopyasıydı. “işin var galiba” larla “ordamsn?” larla “hayırdır sustun?” larla imtihan ediliyordum resmen. Ne zaman canım sıkılsa derdimi anlatmaya kalksam dert dinlemek zorunda kalıyordum çünkü benim canım sıkkınsa “bn de depresyona girdm ya” diyordu. Sinirliyim desem “ben çıldırmak üzereyim” masalını dinliyordum. O kadar aynıydı ki her hareketi, her lafı. Bir süre sonra isimlerini dahi karıştırmaya başladım.

İsmini karıştırınca da terkedildim.

Dört yıl boyunca kimseyle arkadaşlık yapmadım. Sınıfta kaldım, hasta oldum kimse siklemedi. İnancımı kaybetmedim. Benim gibi birini aradım yıllarca. Her gün sokağa çıktım mahalle aralarına gittim izmaritlerin balgamların olduğu sokaklara kadar gittim. Abi tükürüklerinden korkmuyordum artık onlarla akrandım neredeyse. Kimseyi bulamadım.

İçtim, sıçtım, ağladım.

Halime acıdı birkaçı. Onlarla arkadaşlık yapabilir miyim diye düşündüm. Bu sefer de “takmayacaksın oğlum hayatını yaşayacaksın” larla “seninki psikolojik yeaa” larla “hep manitasızlıktan bunlar” larla seri ateşe tutuldum.

Şimdi nasıl mıyım? Alıştım kendi kendime konuşmaya, mutluyum, sabahları düz koşu yapıyorum. Sağlığıma dikkat ederken, Türk örf ve anenelerine bağlı, lozan antlaşmasına mesafeliyim.

Eyyorlamam bu kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder