Muhtemelen başı sonu belli olmayan bir yazı olacak bu. Bir manzara resmi olmayacak yani. Manzarayı betimleyecek edebi altyapıdan yoksunum, olsa olsa doğaçlama çıkarılmış bir karikatür sunabilirim sizlere.
Şu ana kadar en çok içine yatan, en güzel göründüğünü düşündüğün fotoğrafını hayal et. Fotoğrafın sonsuz çözünürlüklü olsun. Yani istediğin kadar zoom yapıp, istediğin kadar uzaklaşabilirsin. Artık canon kaç d ile çekilmiş, sen düşün. Şimdi fotoğrafının üzerine getirdiğin mouseunun topunu çevirerek fotoğraftan uzaklaş, uzaklaş, iyice uzaklaş. O çok beğendiğin sen neye benziyorsun bak bakalım. O kızlara hava yaptığın, uzaklara dalmalı, her yerinden karizma fışkıran fotoğrafın neye benziyor?
Manzaradaki siyah bir lekeden fazlası değilsin demi?
Seni bilmem ama ben dünyanın bağırsaklarından girip taşaklarından çıkan ölümcül bir virüs olmaktan hiç çekinmiyorum. Aksine bu düşünce en azından bir boka yaradığımı anlama adına bir farkındalık uyandırıyor bende. Zira bu farkındalık ve kendini bir şeylere ait hissetme güdüsü olmasa bırak yaşamayı ayakta duramazdık. İyi kötü şu sikindirik dünyada ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bir yerinden tutunuyoruz bir şeylere. İyi de, neye tutunuyoruz ki biz? Tutunmamız için önümüze konulan seçenekler ne? Valla benim aklıma dizi, film karakterlerinden, futbolcu ya da mankenlerden veya şarkıcılardan başkası gelmiyor. Senin geliyorsa faceden bi dürt beni.
Tamam kimseye insanlardan kendini soyutla, tek göz odada yaşam mücadelesi ver demiyoruz. Lakin şunu unutma ki eğer insanları zeki, orta düzey ve aptal olarak gruplara ayıracak olursak, olgular ile düşünen insan zeki, olaylar üzerinden düşünen insan orta direk, kişiler ve bireyler üzerinden düşünen insan ise aptal insan sınıfındadır. Yani ben hastaysam, aa aynısı kaynımda var demen benim sikimde olmaz. Çünkü insanlar ve bireyler üzerinden getirdiğin bir yorum bu. Hastalığımın evresini, yediğim, içtiğim besinleri, dışsal faktörleri bilmiyorsun. Olaylardan ve olgulardan haberdar olmadan sadece kişiler üzerinden düşünerek yaptığın yorumlar bir boka yaramaz güzel kardeşim.
Geçtiğimiz günlerde şampiyonlar liginde Celtic, Barcelona'yı darma duman etti. Celtic'in teknik direktörü takımını maça hazırlarken eğer olayları kişiler üzerinden düşünerek taktik verseydi Celtic'in maça çıkmak için bir bahanesi kalır mıydı? Barcelona bu amına koyayım boru mu. Messi si var xavisi var iniestası var. Demek ki Celtic teknik direktörü, Barcelona futbolcuların da ara sıra otuzbir çektiği gerçeğini kavramış ki, takımını ona göre motive etmiş. Eğer istatistikler Alex Ferguson'un dediği gibi mini etek gibi ise kişiler üzerinden varılan yargılar, denizde teyzenin giydiği haşemadan farksızdır.
Eğer bu örnekten anladığın, takımımızı maça hazırlarken, karşı takım futbolcularının evde yalnız kaldığında uçlu kalemin ucuyla tırnağını temizleyen basit birer insan olarak görmeliyiz ise, tebrikler, olayları kişiler üzerinden değerlendiren bir salaksın. Hayır ben böyle düşünmedim, demek ki salak değilim mi diyorsun? İyi o zaman devam et yazıya. Tabi ki bunu okuyan ıq su 12 üzeri olan hiç kimse böyle birşey anlamaz bundan. Uç bir örnek verdim zira.
Bak kanka, bu benim görüşümdür, saygı duyarsın duymazsın. Ama naçizane bir tüyo vereyim sana. Asla kişilerin arkasından gitme. Herkes dinliyor diye Metallica dinleme. Herkes seviyor diye Johnny Depp'i yakışıklı bulma. Ampule benziyor herif amk dediğin zaman belki uyuz olacaklar sana ama en azından kendin gibi olmanın rahatlığını tadacaksın ki bu o salakların, yazsalar üç orta harita metod defteri dolduramayacak sikindirik hayatlarında bir kere bile tatmadıkları bir zevk.
Hayatım boyunca her türlü ortamda bulundum. Otobüs bileti bulamadığım için mahsur kaldığım terminalde gecenin bir yarısı, kimsesiz bir dilenci ile de muhabbet ettim, Starbucks'da her an yeni çıkacak kitabını imzalayacakmış edasında oturan adamlarla da konuştum. Biri bir olay anlatırken köyündeki toprak ağası üzerinden düşünür, diğeri Nietzche üzerinden örnekler verir. İkisi de aynı bokun fındıklarıdır. İnanın aralarındaki tek fark fular. Başka bi farkları yok. He bi de biri bi kahveye 7 tl verecek kadar salaktır.
Neyse. Demem o ki, kendi değer yargılarınızı önce bir sorgulayın. Aklınıza yatmıyor mu, fırlatın atın çöpe. Bu arada insanları tamamen düşünce dünyanızdan dışlayın demiyorum. Mesela ben, Charlie Chaplin'in filmlerindeki o naifliğe hayranımdır. Ama hayran olduğum şey Charlie Chaplin değil. Zira Chaplin, benim naifliği o şekilde kavramama yardımcı olmuş bir aracıdır sadece. Gerektiği zaman insanlardan esinlenmek, bazı şeyleri daha rahat kavramanızı sağlayacaktır.
Bu kadar ders yeter. Son ders beden, eşofmanlarla gidebilirsiniz eve.
Hadi sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder