4 Aralık 2012 Salı

TATLI KRİZİ


Deli gibi kar yağıyordu, cebimde az bir para vardı. Aç değildim ama içim kıyılmıştı. Böyle durumlarda canım hep tatlı ister. Çikolata yiyeceğine pekmez ye eşşoğlueşşek diyen annemi düşündüm bi an. Halbuki pekmez, çikolatadan daha pahalıydı, neden böyle söylerdi ki annem diye düşündüm montumun cebindeki madeni paraları sayarken. Üç lira yirmibeş kuruşum vardı, kara sinek gibi ellerimi ovuşturdum bir süre. Ne alabilirdim? Ne istiyordum? Yarım saat sonra kendimi ne yerken hayal ediyordum? Kararsızdım. Çektim, aldım montu kapımın arkasından, geçirdim pijamamın üstüne. Pantolon giymeye zaman yoktu. Tatlı beklemez.
Apar topar çıktım apartmandan. Kapıcı ile karşılaştık, merhaba dedim, aleykümselam dedi. Yani demek istedi ki, amına koduğum imansız pezevengi.  Aldırmadım. Lafların altında anlam arayacak zamanım yoktu. Apartmanın bahçesinden çıktığımda, caddenin solunda Bim duruyordu… Eski sevgiliydi Bim. Sadece para az olunca gidilen unutulmuş bir liman gibiydi. Mağrurdu Bim. Unutulmuşluğun kırgınlığı vardı üstünde. Uzun süre mesaj atılmayan sevgili gibiydi.  Mesaj hakkım bitti cnm ondan yazamadım kbakma demek istedim ama yemezdi Bim. Çektim kapşonu kafama, koşar adım gittim. İçeri girdiğimde o sadece Bime ait beyazlık karşıladı beni. Rafların üzerindeki kameraya takıldı gözüm, gülümsedim. Tatlı reyonunda takıldım uzunca bir süre. Uzun bir arayıştan sonra Centro gofretlerinin yanında buldum kendimi. Ama Centro, eski Centro değildi. Son aldığımda gofretlerin gramajını büyütmek için fazladan bir katman eklemişlerdi ki, aradaki o yoğun çikolatanın tadını almamı engelliyordu. Centro ile olmazdı. Başka bir şeydi benim aradığım. Çikolata olmasa da olurdu. Odamda çekmecede duran Cafe Crown ları düşündüm. Onunla giden bir şey almalıydım. Aranıyordum deli gibi. Sonunda buldum… Kurabiye almalıydım. Artık reyondaki yerini ezberlediği Kavala Bademli Kurabiyelerin yanında aldım soluğu. İşte bu diyerek gülümsedim… Canlarım benim. Nasıl da duruyorlar rafta sıra sıra. Ama gözümdeki o parıltı, fiyatlara bakınca söndü. Zam gelmişti Kavalaya. Üç lira kırkbeş kuruş yapmışlardı. Hüzünlü bir ifadeyle baktım Kavalanın üstündeki unlu kurabiye resmine. Ne de güzel olmuşsundur beyazlar içinde sen dedim, içimi çektim. Daha fazla bakmamalıydım. Sevgilisinden ayarı yemiş Yeşilçam kızı edasıyla gözlerimi kolumla kapatarak koşar adım çıktım Bim den. Hava soğuktu. Hava bıçak gibiydi. Başka tenlerde aramalıydım aşkı. Hemen Bim’in karşısındaki Ayka markete girdim. Tam kapıdan girecekken dönüp arkamı baktım Bim’e pis pis gülümsedim. Beni görmemiş gibi yapıyordu Bim. Eheheh sen başka yere bakıyormuş gibi yap. Ama şunu unutma Bim… Benim gibi seveni bulamazsın. Beni yirmi kuruş için sattın, beni hak etmiyorsun artık diyerek gülümsedim ve daldım içeri. Farkıydı burası. Pahalıydı… Kavala da yoktu burada. Arayıp tarayıp bir kuru pasta buldum, üzerinde fiyat yazmıyordu. Bir süre inceledikten sonra kasiyere gittim, o soğuk bakışlar altında konuşmaya girmek için zorlansam da “şey… bunun üzerinde fiyat yazmıyor ama…” dedim. Daha lafımı bitirmeden üç buçuk dedi ve işine döndü soğuk nevale. Ağır adımlarla arkamı dönüp, bıraktım yerine ve çıktım. Kar hızlanmıştı. Tatlı yemeliydim.  İleride bir market daha vardı. Donuyordum. İçime kaçan kar tanesiyle irkilip hıaaa ananıskiyim diye böğürdüm. Bana bakıp gülüşen teyzelerin arasından sıyrılarak daldım içeri. Burada da yoktu. Çıldırmak üzereydim. Olmuyordu… Olmayınca olmuyordu…  Attım elimi cebime, çıkardım madeni dostlarımı. Dert ortağım onlardı. Acı acı gülümsedim, nasılsınız dedim. Rahat mı cebim? Isındınız mı? Belki cebimdeyken siz de kaynaştınız birbirinizle. Belki siz de tattınız bu aşk denen illeti. Belki siz,  belki siz …o benim tadamadığım karşılıklı aşkı buldunuz. Nasılsın yirmibeş kuruş? Alıştın mı arkadaşlarına. Sen elli kuruş? Eheh sana kız mı yok be oğlum takma. Sizler kocaman bir ailesiniz. Benim cebimde yetişen mutlu bir köysünüz. Köyünüz her daim sıcak kalacaktır, söz veriyorum. Mandalina kabuğu kokulu yuvalarınızda sevin, sevilin, sevişin. Ben yapamadım, siz yapın. Hatta çocuk yapın… Bi Dakka… Çocuk yaptınız mı siz? Eğer yaptıysanız…
Hemen saydım paraları. O da ne. Geriye doğru irkildim. Evet cebimde tam üç lira elli kuruş vardı. Mutluluktan uçacak gibiydim. Koşarak çıktım marketten içime doluşan kar taneleri bile soğutamıyordu beni. İşte geldim Bim dedim. Sevgilin geldi işte… Koşarak girdim içeri görevlilerin şaşkın bakışlarına aldırmadan Kavala Bademli Kurabiyeyi kaptığım gibi kasaya gittim. Parayı verirken elim titredi. O küçük köyüm, artık yazarkasa da büyük bir metropole bağlanmıştı. Onlar da büyük şehirlerde benim gibi soğuk, hissiz aşklar yaşayacaktı belki. Mandalina kabuğu kokulu köylerini özleyeceklerdi, kim bilir?
Çıktım Bim den geldim eve. Mutluydum, kahvemi yaptım, kuruldum koltuğuma, dışarıyı seyrettim.
Deli gibi kar yağıyordu.
Cebimde para yoktu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder