Deli gibi kar yağıyordu, cebimde az bir para vardı. Aç
değildim ama içim kıyılmıştı. Böyle durumlarda canım hep tatlı ister. Çikolata
yiyeceğine pekmez ye eşşoğlueşşek diyen annemi düşündüm bi an. Halbuki pekmez,
çikolatadan daha pahalıydı, neden böyle söylerdi ki annem diye düşündüm
montumun cebindeki madeni paraları sayarken. Üç lira yirmibeş kuruşum vardı, kara
sinek gibi ellerimi ovuşturdum bir süre. Ne alabilirdim? Ne istiyordum? Yarım
saat sonra kendimi ne yerken hayal ediyordum? Kararsızdım. Çektim, aldım montu
kapımın arkasından, geçirdim pijamamın üstüne. Pantolon giymeye zaman yoktu.
Tatlı beklemez.
Apar topar çıktım apartmandan. Kapıcı ile karşılaştık,
merhaba dedim, aleykümselam dedi. Yani demek istedi ki, amına koduğum imansız
pezevengi. Aldırmadım. Lafların altında
anlam arayacak zamanım yoktu. Apartmanın bahçesinden çıktığımda, caddenin
solunda Bim duruyordu… Eski sevgiliydi Bim. Sadece para az olunca gidilen
unutulmuş bir liman gibiydi. Mağrurdu Bim. Unutulmuşluğun kırgınlığı vardı
üstünde. Uzun süre mesaj atılmayan sevgili gibiydi. Mesaj hakkım bitti cnm ondan yazamadım kbakma
demek istedim ama yemezdi Bim. Çektim kapşonu kafama, koşar adım gittim. İçeri
girdiğimde o sadece Bime ait beyazlık karşıladı beni. Rafların üzerindeki
kameraya takıldı gözüm, gülümsedim. Tatlı reyonunda takıldım uzunca bir süre.
Uzun bir arayıştan sonra Centro gofretlerinin yanında buldum kendimi. Ama
Centro, eski Centro değildi. Son aldığımda gofretlerin gramajını büyütmek için
fazladan bir katman eklemişlerdi ki, aradaki o yoğun çikolatanın tadını almamı
engelliyordu. Centro ile olmazdı. Başka bir şeydi benim aradığım. Çikolata
olmasa da olurdu. Odamda çekmecede duran Cafe Crown ları düşündüm. Onunla giden
bir şey almalıydım. Aranıyordum deli gibi. Sonunda buldum… Kurabiye almalıydım.
Artık reyondaki yerini ezberlediği Kavala Bademli Kurabiyelerin yanında aldım
soluğu. İşte bu diyerek gülümsedim… Canlarım benim. Nasıl da duruyorlar rafta
sıra sıra. Ama gözümdeki o parıltı, fiyatlara bakınca söndü. Zam gelmişti
Kavalaya. Üç lira kırkbeş kuruş yapmışlardı. Hüzünlü bir ifadeyle baktım
Kavalanın üstündeki unlu kurabiye resmine. Ne de güzel olmuşsundur beyazlar
içinde sen dedim, içimi çektim. Daha fazla bakmamalıydım. Sevgilisinden ayarı
yemiş Yeşilçam kızı edasıyla gözlerimi kolumla kapatarak koşar adım çıktım Bim
den. Hava soğuktu. Hava bıçak gibiydi. Başka tenlerde aramalıydım aşkı. Hemen
Bim’in karşısındaki Ayka markete girdim. Tam kapıdan girecekken dönüp arkamı
baktım Bim’e pis pis gülümsedim. Beni görmemiş gibi yapıyordu Bim. Eheheh sen
başka yere bakıyormuş gibi yap. Ama şunu unutma Bim… Benim gibi seveni
bulamazsın. Beni yirmi kuruş için sattın, beni hak etmiyorsun artık diyerek
gülümsedim ve daldım içeri. Farkıydı burası. Pahalıydı… Kavala da yoktu burada.
Arayıp tarayıp bir kuru pasta buldum, üzerinde fiyat yazmıyordu. Bir süre
inceledikten sonra kasiyere gittim, o soğuk bakışlar altında konuşmaya girmek
için zorlansam da “şey… bunun üzerinde fiyat yazmıyor ama…” dedim. Daha lafımı
bitirmeden üç buçuk dedi ve işine döndü soğuk nevale. Ağır adımlarla arkamı
dönüp, bıraktım yerine ve çıktım. Kar hızlanmıştı. Tatlı yemeliydim. İleride bir market daha vardı. Donuyordum.
İçime kaçan kar tanesiyle irkilip hıaaa ananıskiyim diye böğürdüm. Bana bakıp
gülüşen teyzelerin arasından sıyrılarak daldım içeri. Burada da yoktu.
Çıldırmak üzereydim. Olmuyordu… Olmayınca olmuyordu… Attım elimi cebime, çıkardım madeni
dostlarımı. Dert ortağım onlardı. Acı acı gülümsedim, nasılsınız dedim. Rahat
mı cebim? Isındınız mı? Belki cebimdeyken siz de kaynaştınız birbirinizle.
Belki siz de tattınız bu aşk denen illeti. Belki siz, belki siz …o benim tadamadığım karşılıklı
aşkı buldunuz. Nasılsın yirmibeş kuruş? Alıştın mı arkadaşlarına. Sen elli
kuruş? Eheh sana kız mı yok be oğlum takma. Sizler kocaman bir ailesiniz. Benim
cebimde yetişen mutlu bir köysünüz. Köyünüz her daim sıcak kalacaktır, söz
veriyorum. Mandalina kabuğu kokulu yuvalarınızda sevin, sevilin, sevişin. Ben
yapamadım, siz yapın. Hatta çocuk yapın… Bi Dakka… Çocuk yaptınız mı siz? Eğer
yaptıysanız…
Hemen saydım paraları. O da ne. Geriye doğru irkildim. Evet
cebimde tam üç lira elli kuruş vardı. Mutluluktan uçacak gibiydim. Koşarak
çıktım marketten içime doluşan kar taneleri bile soğutamıyordu beni. İşte
geldim Bim dedim. Sevgilin geldi işte… Koşarak girdim içeri görevlilerin şaşkın
bakışlarına aldırmadan Kavala Bademli Kurabiyeyi kaptığım gibi kasaya gittim.
Parayı verirken elim titredi. O küçük köyüm, artık yazarkasa da büyük bir
metropole bağlanmıştı. Onlar da büyük şehirlerde benim gibi soğuk, hissiz
aşklar yaşayacaktı belki. Mandalina kabuğu kokulu köylerini özleyeceklerdi, kim
bilir?
Çıktım Bim den geldim eve. Mutluydum, kahvemi yaptım,
kuruldum koltuğuma, dışarıyı seyrettim.
Deli gibi kar yağıyordu.
Cebimde para yoktu.